All posts filed under: Seyahat

Ordu’16

Günden güne değişiklik göstermekle birlikte, her kişinin kendine daha çok güvendiği veya bazen yüzüne vurduğu tek bir allık fırçası darbesi ile kendinin dünya güzeli olduğuna inandığı anlar vardır. Yerine göre ben de zaman zaman bu duyguları yaşasam da, kendimi dünya güzeli hissetmemi sağlayan tek şey ‘basit’ yaşamaktır. Beni gerçek anlamı ile tanıyanlar bilirler ki, kendimle dalga geçmeye bayılırım. Eksik veya geliştirilmesi gereken yönlerim ile dalga geçtiğim kadar, gurur duyduğum tek bir özelliğim vardır… Küçük şeylerden, büyük mutluluklar çıkarmak. Bu konuda tevazuyu hep bir kenara bırakırım.

Alaçatı Ot Festivali’16

  Yıllardır beni takip edenler, blog serüveninin başından beri yanımda olanlar artık bilirler… Üretime, el emeğine, eskiye ve yerel ürünlere olan bağlılığımı. Ben bu aşkla durmadan yollara dökülüyorum. Farklı ülkelerde yaşanan gelişmeleri de takip ediyorum elbette. Ancak, daha güzel ülkemde keşfedilecek o kadar çok kültür var ki… Ben gizli kalmış güzelliklerin peşinden koşarken, daha kolay ulaşabileceklerimi es geçmişim. O yüzden bu defa 7. Alaçatı Ot Festivali’ndeydim. Alaçatı’yı daha önce birçok defa ziyaret etmiş olmama rağmen, ilk kez ‘Ot Festivali’ için oradaydım bu sene. Köy pazarının da orada olduğum günlerden birine denk gelmesi ayrı bir güzellik oldu. Otlarla ilgili fazlaca bilgim ve ot yemeklerine olan bağlılığım sebebi ile benim için çok tatmin ediciydi. Hangi ot olursa olsun, eğer amacınız bunlardan yemek yapmak ise, toplandığı gün pişirmeniz ve o şekilde muhafaza etmeniz gerekir. Dolayısı ile, İstanbul’a çuvalları sırtlayıp getirmem mümkün olmadı. Bolca göz banyosu ile yetindim sadece. Pazarın güzelliği daha öncekiler gibiydi. Çoğu direkt olarak üretildiği yerlerden bize ulaşıyordu. Ancak ne yazık ki, ot festivaline olan aşırı ilgi sebebi ile festival alanına, son güne kadar, girip çekip …

Bizim Küçük Sırrımız

Etkilenmekten kaçtığım, aslında beni etkileyecek olmasını kabullenmekte zorlandığım bir çok hikayem oldu şimdiye kadar. Kimi bir tiyatro oyununda, kimi bir sinema filminde, kimi de gerçek hayatın tam da ortasında yakaladı beni. Bu gerçekliğin içinde en trajikomik olanı, en geç 3 gün içinde hepsini rüyamda görmem ve etkilendiğimi ancak bu şekilde kabul etmemdi.

Parmesan, ‘Parmigiano Reggiano’…

Sonunda Türkiye sınırlarına girmiş bulunuyorum. 4 gün boyunca Parma’daydım. Kısa koşu bir Modena ziyaretim de oldu ama daha çok Parma’da vakit geçirdim. Çıkış noktam antika fuarıydı. Tesadüfler tatlıdır. Hayalini kurduğunuz fuar, rüyalarınıza giren parmesan fabrikası ile aynı şehirde ise tadından yenmez. Antika fuarından birkaç kare paylaşacağım mutlaka. Ancak şimdi, benim için altın külçelerinden daha değerli olan, parmesanın hikayesi daha cazip gelecektir eminim:)

Feriköy Antika Pazarı

Pazar günlerinin vazgeçilmezi… Ekşi maya evde onca yer varken, mutfağın dibindeki kalorifer borularının 20 cm kadar önünü sevdi. Sıcaksa her yer sıcak ama onun canı öyle istedi :) Her hafta farklı bir tarifle buluşturuyorum mayamı. Hafta içi birer dilim, hafta sonları ikişer dilimle sınırlandırıyoruz kendimizi. Yoksa durmak imkansız. Bu sistemde şimdilik bir somun bizi bir hafta idare ediyor. Basit olan her şey gibi bu kahvaltının da tadını hiçbir yerde bulmam mümkün değil. 2 dilim kızarmış ekşi maya ekmeği, eski kaşar, zeytinyağı, süt… Bu kadar…

Antika Kenan

Antika Kenan Son 5 yıldır, yaş ve statü ayırt etmeksizin herkesten benzer şeyler duyuyorum; “Gitmek istiyorum bu şehirden.” Bunların en başında da ben geliyorum aslına bakarsanız. Kendimi bildim bileli hiç sevemedim şehir hayatını. Bunun yetiştirilme tarzı, eğitimi vs. ile ilgili olduğunu düşünmüyorum. Yaradılış, yaratılmış olduğunuz haliniz hayatta yön veremeyeceğimiz tek şey… Her yönüyle dünyaya karşı bambaşka bir duruşu olan güzel annemden, en az haftada 1 defa şu sözü duyarım; “Hayata karşı duruşunu olaylar değil, olaylara karşı gösterdiğin tavırlar belirler.”